Cuma akşamı, Annem, telefon: "Hemen bugünün Cumhuriyet gazetesini bul, Tahir M. Ceylan babanı anlatıyor!"
F: "Anne saat 10'u geçti, dışardayım."
Yardım isteyecek birisi var, Cuma gecesi Sevgi Taksi'nin bas-konuşlarında bir anons: "Arkadaşlar, bugünün Cumhuriyet gazetesini bulan arkadaşlar lütfen alsın!"
ve gece yarısı elime geçen yazının başlığı "İyi insan ağlatır!"
"İyi olmak o kadar ışık saçan bir durumdur ki, aynen okyanus dibinde yaşayan ahtapotlar ya da bazı kabuklular gibi iyi, hiç bitmeyen yağıyla kendi kendine yanar. İyilik, herkesi yenen bir mittir, bir dindir belki ama öz değildir. İnsan iyi doğmaz, iyi olarak doğmak iyi değildir zaten. Doğuştan iyi olmak sürdürülemez çünkü. İnsan yaşamla kirlenmeli, sonra temizlenmelidir. Temizlenme çoğu kez aktif bir iştir. İnsanın kendini iyi yapması uzun uzadıya devam eder. Son bir sınıra gelir, etler acıyarak son bir hamle... İyi olmak bir iştir, bu işi olan başka bir iş yapamaz. Terzi Salih gibi, İyi Süleyman derler, Süleyman'ın işi odur.
...
En güzeli iyiliğin hayvani birşey olmasıydı, kıtadan kıtaya ısrarla uçan kuşların iyilik sürdürdüğünü düşünün, fillerin ya da, sadece iyilik için yaşadığını. Evet iyilik hayvani bir huy değildir, ama insani bir erdem de değildir, anaların babaların kralların çocukların sadece iyilik için varolduğunu düşünemeyiz. O nedenle iyilik insani bir iş, tanrısal bir görevdir. İyi insan görünce insan, iyiliğin ardındaki emeğe ağlar bir, Tanrı'yla insanın tutturduğu tek ortaklığın ulaşılabilir olup da ulaşamadığı düzeyine ağlar iki." Aylak Bilgi, Tahir M. Ceylan, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji, 11 Aralık 2009, Yıl: 23, Sayı 1186
Sesinden anlamıştım, annem de ağlamıştı yazıyı okurken...