14 Şubat 2011 Pazartesi

Silinen Ayak İzleri

"...Hayat sizin için bir kabare mi, bir oanayır mı, bir yangın yeri mi? Ona karar vermeliydiniz önce. "Ne o, ne öbürü! Bir yol" deseydiniz, diyebilseydiniz, sapaklarda katılanların, dörtyol ağızlarında ayrılanların olması bir kendiliğindenlik taşırdı belki. Belki nerede, kaçıncı kilometrede tali yola çıktığınızı, haritada olsun işaretleyebilirdiniz. Hani o çekmecede hazine gibi sakladığınız, pul pul dökülmüş, ancak ezberden okunan -çünkü kendiniz yazmış olduğunuz- o haritada!

Dünya üzerinde rastgele dağılmış bir kavme mensupsanız, bu sizin hiçbir yere ait olmadığınızı değil, her yerde, en umulmadık zamanlarda, sizinkilerden birine, birilerine rastlayabileceğinizi gösterir. Kendini darı sanan adam tedavi gördükten sonra darı olmadığını iyice öğrenmişti. Yalnız, tek bir endişesi kalmıştı: Ya tavuklar onun darı olmadığını öğrenemedilerse! İnanın, sizin sorununuz da bundan farklı sayılmaz. Ve eğer yem olmadan, yerleşik mekanları bırakıp yola düşmeyi becerebilirseniz / becerebilirsek, bir noktada... o noktanın pek uzağında olmayan ilk rampada karşılaşabiliriz! Benim boynumda erguvan rengi, Hint ipeğinden bir fular olacak...." Füsun Akatlı, Silinen Ayak İzleri

Benim boynumda sarı karanfil oyalı, deniz mavisi bir yazma.

Hiç yorum yok: